Su hayattır, su yaşamdır!
Ancak, tarımda yanlış sulama, su israfı ve ülkemizin su rezervini doğru kullanamaması çok büyük bir tehdit haline geldi. Bu konuya dikkat çekmek için bu hafta yazımın konusu “SU” ve “YAŞAM”
Küresel ısınma ve bilinçsiz tarımsal sulamanın etkisiyle yurt genelindeki birçok su kaynağı kururken, bazı nehir ve barajlardaki su seviyesi de düştü. Son yıllarda Türkiye’nin su rezervine bakıldığında ortaya bir kâbus çıkıyor. Nehirlerin su seviyesi düşüyor ve ovalar çölleşiyor.
Araştırmalara göre gelecek yıllarda su savaşları ve kuraklık dünyayı tehdit ediyor.
Birleşmiş Milletler’in hazırladığı su raporuna göre Türkiye’nin 2025 yılında su sıkıntısı çekeceği belirtiliyor. 2040 yılında ise elindeki su rezervleri yüzünden Türkiye’ye savaş açılacağını iddia eden bilim adamları, dünya insanları korkutucu raporu dikkate almaz ve su rezervlerini doğru kullanmazsa, insanlık kuraklıkla mücadele edecek ve milyonlarca insan ölecek diyor. Yine bu rapora göre 2050 yılında dünyada 54 ülke su kıtlığı çekecek ve dünyanın yüzde 40’ı su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacak. Türkiye su sıkıntısı çekecek ülkelere bakıldığında 27. sıradadır.
Örneğin Rumkale’ye gidenler su seviyesinin yaklaşık 3 metre düştüğünü rahatlıkla görebilirler. Yine Kilis Seve Barajı suyunun ne kadar azaldığını görmekte mümkün. Türkiye’nin toplam su kaynaklarının yüzde 38’ini oluşturan Dicle ve Fırat nehirlerindeki su seviyesinin düşmesi bölge halkını da korkutuyor.
Yapılan hesaplamalara göre bu gidişle 2025 yılından sonra Türkiye nüfusunun artmasıyla birlikte kişi başına düşen su miktarı bin metreküpün altına düşüyor.
Üç tarafımız denizlerle çevrili ülkemiz su zengini gibi gözükse de aslında gerçek öyle değil. Gerçek su zengini değil, su fakiri sınırında olan bir ülke olduğumuzdur.
Türkiye’nin çeşitli ülkelerle sınırlarını oluşturan 22 akarsuyun bir kısmı Türkiye topraklarından akmaktadır. Bu sulardan Fırat, Dicle, Asi, Aras ve Meriç en önemli sınır aşan sularımızdır. Ortadoğu’da ve hemen yanı başımızda yaşanan savaşın arkasında ki gerçeklerden biride gelecekte yaşanacak su sıkıntısıdır. Bulunduğumuz coğrafyada ki savaşın adı yeraltı kaynakları değil, su ve su kaynaklarıdır. Birçok ülkenin sınırları bu yüzden değişecek ve insanlar susuzlukla mücadele edecektir.
“AB Komisyonu 2004 tarihli etki değerlendirme raporunu hatırlarsak; Türkiye, Avrupa Birliği’ne girecekse Orta Doğu’daki suyun giderek daha stratejik bir konu haline geldiğine dikkat çekmiş, AB, Fırat ve Dicle için Ren ve Tuna Nehirlerinde uygulanan sistemin bir benzerini öngörmektedir. Türkiye’den talep edilen şey, topraklarından geçen bu iki yaşam kaynağının denetimini AB güdümündeki bir komisyon ya da uluslararası organizasyona devretmesi ve Türkiye’nin bu sular üzerinde hak iddia etmemelerini istemektedir. Şu anda AB ile tartışmalarımızın en önemli konularından bir tanesi budur.
Şu anda 80 milyon insanın evde ve sanayide kullandığı suyun 3 katı doğru sulama yapılmadığı için tarımda israf ediliyor. Son yıllarda bu konuda DSİ gerekli tedbirleri almaya çalışılsa da su israfı önlenemiyor.
Hızlı nüfus artışı, köyden kente göç, ülkelerin gıda güvenliklerini sağlama çabası nedeniyle su kaynaklarını aşırı kullanmaları, evsel ve sanayi kaynaklı kirlilik nedeniyle tatlı suyun kalitesinin düşmesi, küresel iklim değişikliği insanlığın gelecekte karşı karşıya kalacağı kuraklığın başlıca nedenlerindendir.
Türkiye’de yaşayan herkes bu durumda su israfını önlemek için elini taşın altına koymalı ve üzerine düşeni çok geç olmadan yapmalıdır. Yine kaynaklarımızın doğru kullanımına yönelik acil tedbirler alınmalı ve yürürlüğe konulmalıdır. Hayat damarımız “SU” için, her şey bizim için,
