Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Grup Sözcüsü Prof. Dr. Haluk KOÇ, Gaziantep’te yaptığı ziyaretlerde çarpıcı açıklamalarda bulundu. Koç; Türkiye’de artık hiç kimsenin garantisinin olmadığını belirterek, AKP’nin Türkiye’ye giydirmeye çalıştığı karanlığa karşı CHP çatısı altında örgütlenme zorunluluğu doğmuştur diyerek, devletin zaptiye olmadığını ancak devletin bazı alanlarda kör ve tarafsız olması gerektiğini söyledi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Grup Sözcüsü Prof. Dr. Haluk KOÇ, Türkiye’nin artık herkes için bir suç imal edilip, bu imal edilen suçun kanıtları, belgeleri değişik yollardan düzenlenerek o kişiye hüküm verilebilir bir ülke haline geldiğini söyledi. Koç;” Türkiye’de artık hiç kimsenin garantisi yoktur. Türkiye Cumhuriyetini tarif eden kurumların tasfiyesine dönük mücadele ve girişimler adım, adım, işgal edilerek demokrasi şarkısı altında devam etmektedir. Bir ülkede demokratikleşmeden bahsetmek istiyorsanız bunun sağlanması için gerekli olan kurumları tarif etmeniz gerekir. Birileri önümüzdeki seçimlere dönük, kendi avantajına olacak çeşitli paketler açıyor. Bir ülkede yargı bağımsızlığı olmazsa, medya iktidar tarafından baskılanmış ve yandaş hale getirilmiş olduğu sürece, demokratikleşmeden bahsedemezsiniz. Siyasi bir yapı sandıkta bir çoğunluk elde edebilir, bu çoğunluk siyasi güç olarak parlamentoya yansıyabilir, fakat bu siyasi gücün tasarrufları eğer demokratik süreç içerisinde denetlemeye kapatılırsa, o rejimin adı yavaş yavaş demokrasiden çıkar ve karanlık bir dikta rejimine doğru gider. Denetim mekanizmalarını kapattın, yargıyı iktidar tasarrufunda denetim yapamaz hale getirdin, medyayı yandaşlaştırdın, parlamentoda ana muhalefet ve muhalefet partilerinin denetim hakkını ortadan kaldırdın, böyle bir ortamda elbette ki demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Gerçek demokrasi ve özgürlük anlamında hep birlikte yapılması gereken bir mücadele söz konusudur.
BİRLİKTE OLMAK, DAYANIŞMAK VE KUCAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ
Demokrat yurtseverler ve tüm Gaziantepliler, AKP’nin Türkiye’ye giydirmeye çalıştığı karanlığa karşı hep beraber CHP’nin çatısı altında örgütlenmek zorundayız. Birlikte olmak, dayanışmak ve kucaklaşmak zorundayız. Orda bu var, şurada başka biri var demeden, CHP’nin bir kitle partisi olduğu unutulmadan birlikte olma zamanı gelmiştir. CHP biat edilen değil, sorgulayıcı, mücadeleci ve öz eleştirilerin yapılabildiği bir partidir.
Yerel seçim arefesindeyiz. Gaziantep ilinde Büyükşehir ve ilçeler olmak üzere dokuz yerde adaylarımız olacak . Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Gaziantep’te de çok sayıda aday adayımız var Adayları seçmede en demokratik en doğrusunu yapma sözü verdik . Sabah erkenden kalkıp Ankara’ya gidip , ben adayım devri bitmiştir. Gaziantep’te il yönetimimizin , milletvekillerimizin önerisiyle 9 merkezde de çapraz kontrollü bağımsız 2 ayrı kamuoyu anketi yapılmaktadır. Bunların sonuçlarında mevcut adaylardan birbirine çok yakın değerlendirilenler olursa parti binamızda ki yetkililerimizin oyları da eklenecektir. Belediye meclis üyelikleri içinde sayı olarak fazla müracaat olan yerlerde fermuar yöntemi uygulanacaktır. Tek yada çift numaralar 2 4 6 8 10 gibi tüm üyeyle örgütümüze bırakılacak, tek numaralar 1 3 5 7 9 gibi örgütün tercihine bırakılacak . Buradan Gaziantep te yaşayan Kürt kökenli arkadaşlarımızın temsili mi eksik oldu , Türkmen kardeşimizin temsilimi eksik oldu , mesleki anlamda bir temsil eksikliği mi oldu, kadınların mı temsil eksikliği oldu bütün bunlarda örgütümüzle oturulup aralara yerleştirilecektir. Cumhuriyet Halk Partisi diğer partilere örnek olacak bu çalışmaları tüm illerde yapmaya devam ediyor. Parti içi demokrasi için Gaziantep’te de ciddi mücadele eden arkadaşlarımız var. Hiç bir sonuç mücadele edilmeden kazanılmamaktadır. CHP’de parti içi demokrasinin kurumsallaşması için mücadele verdi ve sayın genel başkanımız döneminde bir tüzük kurultayı oldu ve bundan sonrası içinde daha kurallı bir ön seçim devreye sokuldu. Gaziantep’te son dönemde yaşanan sıkıntılara bu nedenle çok değinmek istemiyorum. Hepsinden ders alarak bundan sonraki süreçte, geçmişten ders alarak o sıkıntıları yaşamak istemiyoruz.
BAŞBAKAN “TÜRKÜM” KELİMESİNDEN KORKUYOR VE GOCUNUYOR
Türkiye içinde boşluk olmayan farklı milletlerin yaşadığı ve herkesin kökünün farklı olduğu bir devlettir. Hepimizin inancı farklı olabilir, ancak Türkiye Cumhuriyetini kuranlar kökenleri ne olursa olsun, inançları ne olursa olsun, o karmaşık günlerde, emperyalizmin Türkiye topraklarına karşı dayatmasına bütün bu kimlikleri bir kenara bırakıp ve el ele verip kucaklaşarak, biz bir milletiz diyerek mücadele etmişler ve o günlerden bu günlere bizleri getirmişlerdir. İki de bir Türkiye’yi yöneten kişinin kendi grup toplantısında bir gün İsmet Paşa’ya, bir gün Reşit Galip’e hakaretler etmesi, biraz önce bahsettiğim süreçleri anlattığımda ne kadar doğru olduğunu kamuoyunun takdirini bırakıyorum. Biz bir sürü badire atlatarak bu günlere gelmişiz ve bir millet olmuşuz. Geçmişte bu insanlar inançlarını, kimliklerini bir araya koymuşlar ve bu günlere bir millet duygusu içerisinde gelebilmişlerdir. Türk Milleti diye tabir ettiğimiz süreç budur. Biz özümüz bir, bir arada yaşamak istiyoruz ve güdülmek istemiyoruz, dışarıdan yönetilmek istemiyoruz. Sayın başbakan ne istiyor, neden kırk dereden su getiriyor, amacı nedir? Andımızda ne var, doğruyum diyor, demek ki alerjin var. Deniz feneri ortada, rant dağıtımı ortada, açılan davaların nasıl yargıya baskı yapılarak sonuçlandırılmadığı ortada. Çalışkanım, sadece ağzı çalışıyor, o da hakaret etmek için ve demagoji yapmak için. Bu ülkede yapılan her şeyi sattılar, taş üstüne taş koydukları, üretim yapılan bir tane tesisleri yok. Küçüklerimi korumak, parasız eğitim isteyen gençler hapse gönderiliyor, demokratik ve barışçıl gösteri yapmak isteyen insanlara öldürün, vurun talimatını veriyorsun. Ellerinde Ali İsmail ve diğer gençlerin kanı vardır. Büyüklerimi saymak dendiğinde ise başka büyükleri saymaya gerek yok, kendi büyüğü rahmetli Erbakan’ı sırtından kim hançerledi? Bütün birleşenleri ile bir milleti temsil eden bir kavram olan Türküm kelimesinden korkan ve gocunan bir başbakan. Bu basit bir olay değildir, bu olay bir çimentonun gevşetilmesidir. Oluşturulan bu millet yapısının yavaş, yavaş bozulmasına yönelik taleplerdir.
DEVLET ZAPTİYE DEĞİLDİR, ANCAK…!
Devlet zaptiye değildir, her kes her alanda olduğu gibi din ve vicdan alanında da özgürlüklerini kullanma hakkında sahiptir. Fakat demokratik ve laik bir sistemde devletin egemenliğini kullananlar, yasama yürütme yargı ve eğitim alanlarında devlet adına hizmet sunanlar inanç ve etnik köken konusunda kör ve tarafsız olmak zorundadırlar. İnançlarını yada etnik kökenlerini belli edecek herhangi bir sembol, işaret takmamaları ve giymemeleri gerekmektedir. Bu sadece Türkiye için değil, her demokratik rejim ve devlette böyledir. Devlet adına hizmet yürütenler tarafsız olmak zorundadırlar, biz bunu savunuyoruz. CHP türbana karşıymış gibi lafı tersinden anlayanlar var. Bir kez daha söylüyorum, devlet zaptiye değildir, ancak demokratik ve laik bir sistemi tahrip edecek, inanç yönünde ve etnik yönde bir devlet yapılanması yönünde hizmet sunulmasına gidilirse bu sistem demokrasi ve laik bir sistem olmaktan çıkar, barış ve huzur olmaz. Kadın her alanda erkekle eşit çağdaş bir yurttaştır. Başbakan kadının giyimi ve bedeni üzerinde ipotek oluşturmaktadır. Kadın ne isterse giyer, ne kadar isterse o kadar doğurur, evde ne yemek yapmak isterse onu yapar, sen kimsin kadını düzenlemeye çalışıyorsun. Kadın bunlar için 14 yaşında evlendirilecek, kocasının ve onun ailesinin himayesine girecek, kalk denince kalkacak, git denince gidecek, doğur deyince doğuracak, sokağa çıkmayacak, eğitime katılmayacak, ekonomiye ve üretime katılmayacak bir varlık. Dünyanın neresinde kadınların bedeni ve giysileri üzerinden siyaset yapılıyor. Benim kabul etmediğim birilerinin insanlar üzerinde çeşitli tariflerde bulunmasıdır.
