DİKKAT! ÇALIŞANLARINIZ İSTİFA EDİYOR
Bir çalışan neden istifa eder?
Sadece iş değiştirmek veya özel nedenlerinden dolayı mı?
Hani yazdırılan hazır taslaklarda der ya “görevimden özel sebeplerden dolayı istifa ediyorum ve firmanızdan hiçbir hak ve alacağım kalmamıştır.” Oysa ki henüz çalışılan günlerin maaşı bile alınmamıştır.
Personellerimizi yönetmeleri için belirlediğimiz yöneticilerin gerçekten vasıflarından emin miyiz? Liderlik yetkinliklerini yeterince kontrol ediyor muyuz?
Belirlediğimiz yöneticilerin diplomalarına müthiş güvenerek eğitim düzeylerini test ediyor muyuz?
Çalışanların istifa ederken hazır taslaklar yazmalarını mı istiyoruz yoksa şirket değerlendirme ve istifa sebeplerini öğrenmemize katkı sağlayan anket sistemlerini uyguluyor muyuz ?
Niyetim ne yöneticileri ne de işverenleri kötülemek, zan altında bırakmak değil. Niyetim doğru pozisyona doğru personeli, doğru koltuğa doğru yöneticiyi yerleştirmemiz ve personel kaybı yaşamamamız. Turnover oranının göz kanatmaması asıl niyetim. İşverenine size tazminat ödetmedim, çalışanı tazminatsız gönderdim diyen yöneticilerin personel işe alım süreçlerinin daha maliyetli olduğunun farkında olmasını sağlamak. Niyetim uzun süreli sadık çalışan biriktirmek, çalışan bağlılığını arttırmak.
Geçenlerde bir öğrencimin istifa etme değil, istifa ettirilme sürecine şahit oldum. Öğrencimin yaşadıklarından ve daha önce de şahit olduğum yüzlerce istifa sürecinde dikkat ettiklerimi paylaşmak istiyorum. Ve şahit olduğum istifa ettirilme sürecindeki çoğu firma muazzam kurumsaldı. İstifa ederken biz yöneticiler bazen tek taraflı bakıp çalışanların neden istifa ettiğine ya da etmek zorunda kaldığına odaklanmadığımız oluyor. Ben bu yazımda buna odaklanmak istiyorum. Öğrencimin yaşadıklarını size aktarmayı mesleğine aşık biri olarak kendime borç biliyorum. Sürçülisan edersem affola …
Biraz bazı istifa etme ya da istifa etmeye zorlama durumlarından bahsedeceğim:
Çalışanlardan beklentilerin belirsiz olması, çalışanlara ilk işe girerken belirli bir görev tanımı sunmamak ve joker eleman mantığıyla her personele her işi yaptırmak, belirli bir iş alanının, iş tanımının olmaması.
Düşük maaş sistemi, performans değerlendirme ve maaş incelemelerinin yapılmaması veya isyanlar sonrasında yapılması, ödül sisteminin olmaması.
Çalışanların kendilerini görünmez hissetmesi, ne yaparlarsa yapsınlar fark edileceklerini ve onaylanacaklarını düşünmemeleri, olumlama hissinin eksikliği.
Çalışanların övülmemelerinin yanında sürekli çalışanlardan mükemmel veya mükemmele yakın beklentilerin olması.
Çalışma standartlarının düşük, beklenilen performans standartlarını yüksek olması.
Çalışanlara sorumluluk verip, yetkinin verilmemesi, karar verme özgürlüğünün olmaması.
Mola saatlerinin belirsiz ve kısa olması.
Personellerin gelişimi ve sürekli eğitimleri için destek olmamak.
Performans ödülleri dışında verilen haklarda adaletsizlik hissedilmesi.
Uzun çalışma saatleri ve aşırı iş yükü.
Çalışanların amirlerinin, yöneticilerinin çalışanlarından daha yetersiz olması ve bunun bariz belirginliği.
İş yerinde dedikoduya izin verilmesi ve en önemlisi de yöneticilerin o dedikodularla hareket etmeleri.
“Biz Bir Aileyiz” ifadesi ile çalışanları manipüle etmeye çalışmak. Aile olmak da her zaman iyi değildir. İş yerinde “bence” hiç iyi değildir.
“Ben bu “aileyiz” mottosunu psikolojik borçlandırma olarak tanımlıyorum. Hatta iltimas, nepotizm belki şiddet” demişti bir meslektaşım. O kadar doğru demişti ki…
İş yeri kimlikleri iyidir.
Ne demiş Richard Branson “Çalışanlarınızı öyle iyi eğitin ki istedikleri yere gidebilsinler; ama onlara öyle iyi davranın ki hiçbir yere gitmesinler.”
oldu.