Ve biz o hiç yazılmamış sonların kahramanı olamayacağımızı henüz oyun molasında anlayanlar hep sevdik hikâyeleri; terk edilmeye ve sefalete üstün gelen Hansel ve Gretel’i, sevginin gücüyle gözlerini açan Pamuk Prenses’i, türlü cefalara katlanan ve iyi niyeti sayesinde kazanan Külkedisi’ni, egoist tavırlarına rağmen Pinokyo’yu, saçlarını süpürge eden zavallı Rapunzel’i hep sevdik biz.
Hayat, hikayelerdekine pek benzemiyordu ya da benziyordu da her durumda mutlu son’a ulaşmak pek mümkün olmuyordu. Henüz sokakta oynarken rastladık tozlu yollara, üstü başı kir pas içinde kalanlara, kimsesizlere, zavallılara, acımasızlara, kaderle savaşanlara…
Henüz küçüktük ama öğrenerek büyüdük hayatın cilvelerini. Bozuk bir terazi misali iki kefeyi hiç denk getiremedik. Ağır basanlar, dibe vuranlar, ortada kalanlar…
Bazen elimizi uzattık bizden aşağıda kalanlara, bazense mızıkçılık yapıp kaderine bıraktık. Ama yıllardır hiç bir şey değişmedi hayatta. Duvar dibinde kalan otlar hep ezildi ayak altında, yaralı kuşlar hep can çekişti kaldırım kenarlarında, sırma saçlı çocukların saçı bir kez bile okşanmadı sokak aralarında…
Hikayeleri sevmekle kaldık biz ve kahramanlara hep hayranlık duyduk içten içe. Kendimizin kahramanı olamadık. Yazık!
Pelin Dedeağa